Bir arı kolonisi binlerce bireyden oluşan organize bir topluluktur. Bu organizasyonun bir idare merkezi yoktur. Doğadaki her başarılı organizma bir denge durumuna ulaşmayı ve bunu korumayı başaran bir organizmadır. Bu denge durumuna “homeodinamik” denge denir, yani sürekli bozulup yeniden kurulan ve kararlı kalması için enerji harcanan bir denge.
Dengeli biyolojik sistemlerin iki temel özelliği vardır; bütün parçalarının toplamından fazlasıdır ve bütün ile parçaların davranışları birbirlerini sürekli etkiler. Arı kolonisi bu tanıma mükemmelen uyan bir süperorganizmadır.
Sağlıklı bir organizmanın temel yaşam süreçleri dengede olmalı ve dengede kalmalıdır. Bunu başarmak için her organizma bu denge durumunu bozan iç ve dış etmenleri düzenleyecek mekanizmalara sahip olmalıdır.
Aslında yaşam dediğimiz süreç ya da canlı dediğimiz yapı, parçalarının varlıklarını korumaları ve sürdürmeleri için gerekli koşulları sağlayan ve sabit tutan bir öz-düzenleme ve denge durumudur.
Bu denge durumu her şeyden önce enerji bütçesini kararlı tutmayı başarmalıdır. Bir arı kolonisi yeni durumlara üç şekilde tepki verir; 1- zaten bir “işi” yapanlar daha aktif ya da daha pasif davranırlar, 2- yaptıkları işi tamamen bırakarak başka bir işe başlarlar, 3- “yedek işgücü” devreye sokulur.
Bir arı kolonisinde de temel düzenleme ısı düzenlemesidir. Bu da bal bütçesinin düzenlenmesi anlamına gelir. Yeri gelmişken tekrar hatırlatmak gerekirse, bal koloni için temel besin kaynağı değil, enerji kaynağıdır.
Bal bütçesini düzenlenmesinde iki temel etken, koloninin toplam bal tüketimi ile doğadaki nektar akımıdır. Kolonin yıllık yaşam döngüsü içinde gerek duyduğu “anlık” enerji gereksinimi ise değişkendir ve sabit tutulması gereken metabolizma ısısı tarafından belirlenir.
Kolonide bu denge pratikte tarlacılar ve depocular tarafından sağlanır ve korunur. Koloni içindeki işlevsel işbölümü nedeniyle tarlacılar getirdikleri nektarı doğrudan petek gözlerine koymazlar. Nektarı onu gözlere depolayacak ve işleyerek bala dönüştürecek “depocu” arılara aktarırlar.
Koloni içindeki işbölümüne paralel olarak kovandaki petekler üzerinde de mekânsal bir bölümleme ve sıralama vardır. Yıllık döngüye göre bir yandan toplam petek alanı artıp azalırken, öte yandan var olan alanın kullanım biçimi de değişkenlik gösterir.
Bir an için gözünüzü kapayıp, sakin bir ortalama “iş” gününde on çıtalık ve elli bin arılık orta güçte bir koloniyi zihninizde canlandırın; bir yandan dışarıdan nektar, polen, propolis ve su gelirken, öte yandan içeride polen ve nektar depolanır, petek gözleri temizlenir, genç ve yaşlı larvalar beslenir, anaarıya eşlik edilir, petek işlenir ve kovan havalandırılır.
Üstelik bütün bu işlerin hepsinin uygun biçimde yapılıp yapılmaması diğerlerini de etkileyecektir. Daha da önemlisi daracık bir mekanda çalışan arıların ayakları birbirlerine dolanmayacak ve işlerini yapmalarını engellemeyecektir. Kovanın daracık girişindeki trafik hiç sıkışmayacak ve aksamayacaktır. Bu işin güçlüğünü anlamak için bir an için bir stadyum dolusu insanı düşünün.
Bu trafiği yönetmek için arıların bulduğu yol mekanı yani petekleri yapılacak işe göre kullanmak ve tarlacıları mümkün olduğu kadar kovan içine sokmamak olmuştur. Yönetilmesi gereken en önemli trafik nektar trafiğidir ve arıların getirdikleri nektarı gözlere kendilerinin koyması hem kaosa neden olacak hem de yolda geçirmeleri gereken kıymetli zamanlarını çalacaktır.
Nektar aktarımı kovanın girişindeki bir karışlık alanda gerçekleşir. Tarlacılar getirdikleri nektarı depoculara aktarı ve tarlaya dönerler. Kolonideki en hassas denge termostatik olduğu için bunun korunması özel bir düzenleme ile sağlanır. Nektar getiren tarlacı kendisini bir depocunun karşılamasını ve en fazla 30 saniyelik bir süre içinde nektarı aktarıp tekrar uçmayı ister.
Bu “makul” bekleme süresi aşılır ve gelen giden olmazsa, tarlacı sabırsız ve güçlü bir “vızlama” ile depoculara “seslenir” ve uyarır. Bu arada kapıda sabırsız bir kalabalık birikmeye başlamıştır. Tersine tarlacılar fazla sayıda depocu tarafından karşılanır ve aktarım beş saniye civarında gerçekleşirse bu kez canlı bir sallanma dansıyla yeni tarlacılar göreve çağrılır. Yapılan gözlemler bu sürelerin kritik önemde olduğunu göstermiştir.
Herkesin bir işle meşgul olduğunu bildiğimiz mükemmel işbölümünü düşündüğümüzde bu uyarı ve çağrıların yanıtsız kalacağını varsayabiliriz. Ama bu noktada kolonideki bir başka sihirli güç devreye girer; “yedek” arılar. Evet, kovan içinde normalde boş boş gezer görünen, ama aslında bu tür durumlar için hazır bekleyen bir ihtiyat grubu vardır. Bu grubun üyeleri “ne iş olursa yaparız” modunda göreve çağrılmayı bekler. Bazen depocu olurlar, bazen de tarlacı. Gün yaşları, anatomileri ve fizyolojileri itibariyle buna uygun durumdadırlar.
Buraya kadar konuya tarlacılar ve nektar akımı açısından baktık. Ama bu işin bir de depocu tarafı var; öyle ya, anladık nektar bol, maşallah siz de getiriyorsunuz da, bu kadar nektarı nereye depolayacağız, değil mi? Sonuç peteklerin de bir kapasitesi var. İşte bu durumda da, petekler dolup, depolayacak yer kalmayınca bu kez depocular “titreme”, “dürtme” davranışı ile tarlacılara artık yeter, yavaşlayın ya da durun derler.
Bu davranış resmen bir sarsma davranışıdır, depocu ayakları ile tarlacının göğüs bölümünü yakalar ve ittirir. Bu tepki diğer tarlacılar tarafından da fark edilir ve tempo düşer. Bu tepki aynı zamanda petek işleyen arılara da bir hızlanma sinyalidir. Böylece depolanacak yeni alan yaratılma sürecine de hız verilir.
Sonuçta kovan içindeki kabaca 16.000 cm2’lik toplam petek alanının %10’u civarındaki bir alanda aktif olan birkaç yüz arı arasında gerçekleşen bu ilişki ve iletişimin sonuçları tüm kovana yayılır ve düzen devam eder.
Burada değinmemiz ve anlamamız gereken son ve aslında en önemli konu ise petektir. Evet, yine petek. Bizim insan olarak alıştığımız görme ve işitme duyularımızın yerine arılarda koku ve titreşimi algılama duyuları daha önemlidir. Genel kanının aksine burada gözlemlediğimiz ve anlamaya çalıştığımız anlık iletişim, arılarda genel olarak daha çok bilinen ve ön plana çıkan feromonlarla değil, petek üzerinden iletilen titreşimlerle sağlanır.
Bu noktada kovandaki peteklerin doğallığı, temizliği ve kalitesi bu iletişimin niteliği açısından bir kez daha öne çıkmaktadır. Kovandaki iletişim petekler üzerinden sağlanır. Ve bu iletişim koloninin bütünlüğü açısından yaşamsaldır. Bu kadar geniş bir alana yayılmış 50.000 arının her biri her an koloninin genel durumundan haberdar olmadıkça bu süperorganizma sağlıklı yaşayamaz ve verimli olamaz.